Dünyanın en eski milletlerinden biri olan Türklerin kurduğu en büyük imparatorluklardan biri Göktürk İmparatorluğu (552-745), bu milletin yetiştirdiği en büyük devlet adamlarından biri de Bilge Kağan (Kağanlık Dönemi: 716-734)’dır.
Bilge Kağan’ı en büyükler arasına katan ve ona Türk tarihinde başka hiç kimseye nasip olmamış müstesna bir yer kazandıran en önemli eserlerinden biri, onun zamanında dikilen ve aradan 1300 yıl geçtiği halde, bugün bile önemini, güncelliğini, tazeliğini koruyan, dünya durdukça da koruyacak olan Orhun Yazıtları (Âbideleri veya Anıtları)’dır.
Orhun Yazıtları (Orjinal) | Orhun Yazıtları (Kopya) | Orhun Yazıtları |
Bu yazıtlar, Tarih yapan fakat yazmayan bir millet olarak tanınan Türkler tarafından yazılmış ilk Türk tarihi, Türk kelimesinin ve Türk Milletinin adının geçtiği ilk Türkçe metin, Türk yazı dilinin ve yazılı Türk edebiyatının ilk, fakat olağanüstü işlek örneği olma gibi özelliklere sahiptir. Türk hitabet sanatının bu ilk ve muhteşem şaheserinde; vatan ve millet sevgisi, millet olma, devlet kurma bilinci, milliyet fikri olağanüstü güzel bir dil ve üslupla işlenmiştir.
Bilge Kağan’ın, Türk tarihine ışık tutan, yöneticileri ve halkıyla bütün millete öğütler veren, yol gösteren bu siyasetname, tarih ve siyaset belgesi, vasiyetname niteliğindeki hitabesi, çağının çok ilerisinde adil, ileri, barışçıl, milletinin tamamını görüp gözeten sosyal, ekonomik ve siyasi bir nizam, sistem ve öğreti niteliği de taşımaktadır. İşlenen fikir ve düşüncelerin, savunulan değerlerin her zaman ve her yerde geçerli olabilecek, bugünlere ve yarınlara da ışık tutabilecek mükemmellikte, olgunlukta ve evrensellikte olması, üstelik çoğu ifadelerin neredeyse birebir Kur’an Ayet meâli denebilecek kadar İslami ölçülere ve değerlere uygun düşmesi de üzerinde önemle durulması gereken son derece ilginç ve şaşırtıcı bir durumdur.
Orhun Abidelerinin keşfedilmesi, yazısının çözülüp okunması, sadece Türk tarihinin değil, insanlık tarihinin de ön büyük keşiflerinden biri kabul edilir. Bu mirasın gerçek sahipleri olan bizler, pek çok değerimiz gibi, tarihimiz, kültürümüz, dilimiz, kimlik ve kişiliğimiz açısından son derece önemli olan bu yazıtları da asırlarca ihmal ettik, kaybettik, hatta varlıklarını bile unuttuk. Nihayet gün geldi, bu anıtlar, yabancılar tarafından yeniden bulundu, alfabesi çözüldü, yazıları okundu, bunlardan çok sayıda manzum ve mensur çeviriler yapıldı. Ama bu yazıtların dilinin çözülmesinin üzerinden de bir asırdan fazla zaman geçtiği halde, bizim bilim ve kültür adamlarımız, edebiyatçılarımız, sanatçılarımız, bestecilerimiz tarafından, bunların kıymetleri yeterince bilinmedi, bunlara layık oldukları ilgi ve alaka gösterilmedi. Halbuki bunların sanatsal ve edebi çevirilerinin yapılması, ardından bunlardan yola çıkılarak, ülkemize ve milletimize tüm dünyada saygınlık ve olumlu imaj kazandırılacak, milletimizi aynı yüce ve evrensel değerler, duygu ve düşünceler etrafında birleştirecek, insanımızın morallerini yükseltip, onları kendilerine daha fazla güvenen, ataları gibi değerli, kimlik ve kişilik sahibi kılacak nitelikli kültür ve sanat ürünleri, müzik ve sahne eserleri üretilip, bestelenmesi, sahnelenmesi, seslendirilmesi … vb gibi çalışmalar bu değerli kaynaktan yola çıkılarak yapılması gereken işlerden sadece bir kaçıydı. Ne yazık ki, bu tür ciddi ve nitelikli çalışmaların, ürünlerin sayısı yok denecek kadar azdır.
Burada aktarılan metin, Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk Abideleri esas alınarak, Türk Milletini, belli başlı karakteristik özellikleriyle yakından tanıyıp bilmek, sevip sevdirmek amacıyla hazırlanmakta olan, daha geniş bir çalışmanın küçük bir bölümüdür.
BİLGE KAĞAN’DAN HALKA VE YÖNETİCİLERE ÖĞÜTLER!
Ben, Gök gibi yüce, Tanrı’nın yarattığı Türklerin Bilge Kağan’ı!
Ey benim büyük milletimin bütün kavimleri,
Kabileleri, budunları, urukları, boyları, soyları,
Kumandanları, beyleri, yöneticileri!
Bir yanda mülki ve idari erkanın üst düzey yöneticileri
Hanedan ailesinden Şadapıt Beyleri!
Öbür yanda askeri erkanın önde gelen Tarkan beyleri!
Özellikle bu kazanımları,
Benden sonra da devam ettirecek olan,
Kardeşlerim, oğullarım,
Bütün soyum, boyum, buyruk beylerim!
Otuz kabileden birikmiş Tatar halkımın,
Dokuz boydan oluşmuş Oğuz halkımın beyleri!
Bütün halkım!
Aziz milletim!
Duyun beni!
Size söylemem gerekenler var!
Sözlerimi baştan sona dinleyin!
İşitin beni!
Sesime kulak verin!
Gönülden gelen sözlerimi can kulağıyla dinleyin!
Söylediklerimi iyi belleyin!
Ben burada, herkesin kolay ulaşabildiği şu yerde,
Yararlanacağınıza inandığım sözlerimi, ebedi taşa nakşettirdim.
Söylemem gereken şeyleri,
Buraya diktirdiğim ölümsüz taşa yazdırdım.
Türk milletini derleyip toparlayacak,
Ona ebedi yurt tutturacak
Şeyleri taşa vurdurdum.
Size yol şaşırtacak,
Yok olmanıza sebep olacak şeyleri de
Yine burada taş üzerine yazdırdım.
Türk halkının nasıl bir araya gelip,
Büyük bir imparatorluk kurduğunu,
Sonra nasıl yanılıp şaşırdığını,
Nasıl dağılıp parçalandığını,
Ben başa geçince Türk Milletini
Yeniden nasıl il, ülke, devlet sahibi yaptığımı,
Onu nasıl düzene sokup, yönettiğimi de buraya ekledim.
Derlenip toparlanmanın,
Birlik, beraberliğin,
Dirlik düzenliğin güç, kuvvet ve devlet demek olduğunu,
Ayrılıp parçalanmanın,
Aldanıp dağılmanın ise ölüm demek olduğunu buraya kazıdım.
Siz de bunlara bakarak öğrenin, bilin, anlayın!
Ey Türk halkı ve beyleri!
Daha önce yanıldığınız gibi; yine yanılabilirsiniz!
Ben, bu çağda kağanlık tahtına oturdum.
Tanrı lutfettiği, kendim de bahtlı olduğum için,
Kağanınız oldum, tahta oturdum.
Ben Kağan olunca, önemsiz milleti, önemli,
Değersiz milleti değerli kıldım.
Doğuda gün doğusuna,
Güneyde gün ortasına,
Batıda gün batısına,
Kuzeyde gece ortasına kadar
Bütün ülkeler ve oraların milletleri
Hep bana uydular, bana bağlandılar.
Ben, bunca halkı ve milleti düzene soktum.
Dağınıklıktan kurtardım, buyruğuma aldım.
Şimdi onların hiç biri kötü durumunda değil,
Hepsi mutlu ve huzurludur.
Üstte mavi gök, altta yağız toprak yaratılmış;
İkisinin arasında da insanoğlu yaratılmış.
İnsanoğullarının üzerine, benim atalarım kağan olmuşlar.
Büyük dedem Bumin Kağan,
Büyük babam İstemi Kağan tahta oturmuşlar.
Gök-Türkler adıyla büyük bir devlet kurmuşlar.
Türk Milletini derleyip toplamışlar.
Devleti ve töreyi düzene sokmuşlar.
İmparatorluğu ve kurumlarını ustaca yönetmişler.
Onlar kağan olup tahta oturduklarında,
Dört yanları düşmanlarla doluymuş.
Her yana ordular sevk edip hepsini yenmişler, dize getirmişler,
Düşman milletleri hükümleri ve buyrukları altına almışlar.
Kendilerine bağlamışlar.
Dik başlılara baş eğdirmişler.
Güç gösterenlere diz çöktürmüşler.
Doğuda Kadırkan dağlarına,
Batıda Demirkapı’ya kadar halklarını yerleştirmişler.
Daha önce sağda solda pek başıboş,
Düzensiz ve örgütsüz yaşayan
Göktürkleri derleyip toparlamışlar.
Ülkeyi güzelce ele almışlar,
İyi bir düzen, nizam ve egemenlik kurmuşlar.
Bilgili kağanmışlar, yiğit kağanmışlar.
Tabii buyrukları da bilgece ve cesurcaymış.
Vezirleri de bilgili ve yiğit vezirlermiş.
Tüm millet de, beyler de, kumandanlar da,
Yönetenler de, yönetilenler de hep doğru dürüstmüşler.
İyi yasalar, güzel töreler, sağlam bir sistemle
Devleti ve milleti güçlendirip yüceltmişler.
Ülkenin düzenini en iyi şekilde sağlayacak,
Halkı mutlu, huzurlu, güvenli ve bahtiyar kılacak,
İyi bir düzen kurmuşlar.
Onlara tabi olan bütün yabancı milletler de
Onların çağında yaşadıkları bu mutlu ve huzurlu hayatı
Hiçbir zaman unutamamışlar.
Zaten öyle oldukları için
Bu kadar büyük bir imparatorluğu ve bunca halkı,
Elde ve bir arada tutabilmişler, güzelce yönetebilmişler.
Nihayet ölme sırası onlara da gelmiş, vefat etmişler.
Gün doğusundan gün batısına kadar,
Her milletten yasçılar, ağlayıcılar, ağıtçılar gelmişler.
Onlar için ağlamışlar, sızlamışlar, yas tutmuşlar, ağıtlar söylemişler.
Öyle ünlü kağanmışlar.
Doğal olarak onların ardından,
Küçük kardeşleri kağan olmuş,
Oğulları kağan olmuş.
Ama küçük kardeşler büyük kardeşleri gibi,
Oğullar babaları gibi olamamış.
Bilgisiz, ülküsüz, kötü kağanlar,
Korkak ve ürkek kağanlar tahta oturmuşlar.
Tabii buyrukları da bilgisizce, korkakça, ürkekçe ve kötüymüş.
Vezirleri de kendileri gibi bilgisiz, ülküsüz ve kötüymüş.
Bir türlü almaları gereken
Doğru ve iyi kararları alamazlar,
Alsalar bile doğru dürüst uygulayamazlarmış.
Öylesine kararsız ve cesaretsizmişler.
Ülkenin düzenini, ulusun töresini bozmuşlar.
Ardından beyleri, yöneticileri, subayları ve halkıyla beraber
Bütün millet de bozulmuş.
Hepsi geçimsiz, düzensiz, bilgisiz, korkak,
Uygunsuz, uyumsuz, hak, hukuk tanımaz hale gelmişler.
Kurnaz, fitneci, ikiyüzlü, sahtekâr
Hileci Çin milletine fırsat doğmuş.
Çinliler, kardeşi kardeşe kötüleyip birbirine düşürmüş.
Beyleriyle milletinin arasını açmış, fitlemiş, fesat sokmuş.
Kurdukları gizli hile ve düzenlerle milleti ayrı kamplara
Karşı cephelere ayırmış, bölmüş, parçalamış.
Küçük kardeşle büyük kardeşi,
Yöneticilerle halkı birbirine düşürmüş,
Birbirine karşı kışkırtmış, birbiriyle çekiştirip dalaştırmış.
Varlık, birlikle yaşar!
Arasına nifak sokulan, birbirine düşürülen,
Birlik, beraberlikten uzaklaşan Türk milleti,
Sahip olduğu imparatorluğunun dağılmasına,
Egemenliğinin elinden gitmesine yol açmış.
Kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş.
Çin milletine bey olması gereken soylu oğulları kul,
Hatun olması gereken hanım kızları cariye oluvermiş.
Türk beyleri, Türk adını, sanını bırakmışlar,
Çinli Beyler gibi Çin adları, sanları alır olmuşlar.
Çin Kağanına itaat eden,
Çin adet ve törelerini tutan,
Çin yasaları ve buyruğuyla iş gören,
Çin yanlıları olmuşlar.
Elli yıl, Çin’e hizmet etmişler,
Onlar için çalışıp çabalamışlar.
Çinliler için, doğuya, batıya ordular sevk edip, savaşmışlar.
İmparatorluklarını ve kurumlarını her şeyiyle
Çin hakanına teslim etmişler.
Acılar içinde kıvranan Türk halkı,
Nihayet kendi kendine sormaya başlamış:
Hani ben, ili, ülkesi, şanı, şerefi
Ve imparatorluğu olan bir millettim!
Nerede şimdi benim ilim, ülkem,
Şanım, şerefim ve yüce imparatorluğum?
Şimdi ben, hangi il’e, ülkeye hizmet ediyorum?
Kimin için il, ülke, şan, şeref, devlet kazanıyorum? demiş.
Hani ben, kendi kağanı olan bir millettim!
Nerede şimdi, benim kağanım?
Ben, şimdi hangi kağana hizmet ediyorum?
Hangi Kağanın işinde gücünde ömür tüketiyorum? demiş.
Böyle deyip düşünerek Çin kağanına düşman olmuş.
Düşman olmuş ama, iyi düzenlenip, örgütlenemediğinden
Çin boyunduruğundan kurtulup, bağımsızlığını kazanamamış.
Çin kağanı, bunca işini gücünü gördürdüğü halde, yine de:
‘Şu Türk milletini nasıl öldürür, soyunu nasıl kuruturum’ diye düşünüyormuş.
Türk Milletini tamamen yok etmek için harekete geçmiş.
Türk milleti, artık yok olmaya doğru gidiyormuş.
Ama Türk’ün Yüce Tanrı’sı,
Türk’ün yaratıldığı kutsal toprak ve su,
‘Türk halkı yok olmasın, yeniden millet olsun!’ dilemiş.
Babam İlteriş Kağan’ı,
Annem İlbilge Hatun’u yüceltip, yükseltmiş.
Babam kağan on yedi erle ortaya atılmış, harekete geçmiş.
Onun harekete geçtiği haberi duyulunca
Şehirdekiler dağa çıkmış, dağdakiler yazıya inmiş.
Babamın etrafında toplanmaya başlamışlar.
Derlenip toparlanmışlar, yetmiş kişi olmuşlar.
Tanrı lutfettiği için, düşman çok diye korkmamışlar, ürkmemişler.
Kendilerinden kat kat fazla düşmanlara saldırmışlar, çarpışmışlar.
Tanrı güç, kuvvet vermiş,
Babam kağanın askerleri kurt gibi,
Düşmanları koyun gibi olmuş.
Doğuya, batıya seferler düzenlemiş,
Etrafına yiğitleri toplamış, onlara baş kaldırtmış.
Hepsi yedi yüz kişi olmuşlar.
Bu yedi yüz kişiyle gelişen
Büyük bir mücadele sonunda,
Düşmanlarını bozup, dağıtmışlar,
Yurtlarından sürüp çıkarmışlar.
Türk töresini kaybetmiş millet,
İlsizleşmiş, kağansızlaşmış millet,
Cariyeleşmiş, kullaşmış millet,
Atalarımızın töresince yeniden var edilmiş,
Eğitilmiş, öğretilmiş, örgütlenmiş, kurumlanmış.
Boylarıyla soylarıyla Türk milleti yeniden dirilmiş.
Kendi kağanlarına, şadlarına kavuşturulmuş.
Ama dört bir yanları düşmanlarla doluymuş.
Güneyde Çin milleti düşmanmış.
Kuzeyde Baz Kağan, Dokuz Oğuz kavmi düşmanmış.
Kırgızlar, Kurıkanlar, Otuz Tatarlar, Kıtaylar, Tatabılar hep düşmanmış.
Babam kağan bunca düşmanla savaşmış.
Kırkyedi kez ordu sevk etmiş,
Yirmi savaşta bizzat savaşmış.
Tanrı yardım ettiği için,
Düşmanlarına boyun eğdirmiş, bağımlı kılmış.
Devleti olan düşmanlarını devletsiz,
Kağanı olan düşmanlarını kağansız bırakmış,
Hepsini yola getirmiş.
Dizlilere diz çöktürmüş,
Başlılara baş eğdirmiş.
Nice büyük beyler gelmişler,
Babam Kağana iltica etmişler.
Babam kağan, Türk milletini ve beylerini,
Övülmeye değer kılmış, çok çok yüceltmişti.
Yerli taşlardan, kalın ağaçlardan ağır yükleri,
Türk milleti ve beyleri için yüklenmiş,
Bütün zor işlerin üstesinden gelmişti.
Babam kağan, il’e, ülkeye, töreye
Bu kadar iyi düzen verdikten sonra vefat etti.
Babam Kağan öldüğünde ben henüz sekiz yaşındaydım.
Babam Kağan’a Baz Kağan’ın yönettiği
Büyük bir cenaze alayı ve matem töreni düzenlendi.
Töre gereği, babamdan sonra
Amcam Kağan tahta oturdu.
Amcam Kağan da Türk milletini
Çok iyi yönetti, kalkındırdı.
Yoksul halkı zengin kıldı,
Az halkı çoğalttı.
Ben, daha 14 yaşıma geldiğimde,
Tanrı’nın lutfuyla, Tarduş halkının Şad’ı,
Yani en üst yöneticisi olmuştum.
Amcam kağanla birlikte,
Doğuda Yeşil Irmağa, Şantung Ovasına kadar,
Batıda Demirkapı’ya kadar seferler düzenledik.
Kögmen’i aşarak, Kırgız ülkesine kadar ordu saldık.
Toplam yirmi beş sefere çıktık, on üç kez savaştık.
Nice devletlileri devletsiz,
Kağanlıları kağansız bıraktık.
Dizlilere diz çöktürdük,
Başlılara baş eğdirdik.
Türgiş Kağanı da biz Türklerdendi
Ve benim milletimdendi.
Ama o bunu böyle bilmediğinden,
Cahilliği, bilgisizliği yüzünden,
Yanılıp bize karşı geldi, ihanet etti.
Bize açtığı savaşta kağanla beraber
Pek çok subayları ve beyleri de öldü.
On ok halkı bu yüzden çok sıkıntı çekti.
Atalarımızın yerleştiği bu kutsal yurt,
Bu topraklar ve sular sahipsiz kalmasın diye,
Biz burada da azalmış halkı çoğalttık,
Yeniden örgütleyip, düzenledik.
Biz daha sonra bu ülkede
Bars Bey’e kağan unvanı verdik.
Onu Kağan diye çağırdık.
Küçük kız kardeşimle evlendirdik.
Hısım akraba olduk.
Ona çok dostluklar gösterdik,
Ama ondan düşmanlıklar gördük.
Bize karşı hataya düştü,
Yanlış yola saptı, yanlış işler yaptı.
İşlediği suçlarla, kanının dökülmesine,
Halkının kul, köle olmasına sebep oldu.
Kırgız halkı kırılmış,
Ülkeleri bağımsızlığını yitirmişti.
O topraklar ve sular sahipsiz kalmasın diye
İyice kırılıp azalmış, Kırgız halkının yardımına koştuk.
Onlar için savaştık, sorumluluklarını üstlendik.
Bağımsızlıklarını kazanarak, onlara geri verdik.
Doğuda Kadırkan Ormanının ötesine,
Batıda Tarman’a kadar Türk halkını
Yerleştirdik, örgütledik, düzene soktuk.
Bir zamanlar küçük kardeş büyük kardeşini,
Oğul babasını tanıyıp bilmezdi.
Bizim çalışıp kazanmalarımız,
Örgütleyip kurumlandırmalarımız
Sayesinde köle olanlar kölelere
Cariye olanlar cariyelere sahip oldular.
Türk, Oğuz beyleri, milleti dinleyin!
Senin işte böyle zorluklarla kazanılmış,
Sağlam bir düzene oturtulmuş,
İyi bir ilin ve ülken, devletin, tören ve kurumların vardı.
Üstten gök yıkılmasa, alttan yer yarılmasa,
Senin imparatorluğunu ve kurumlarını
Hiç kimse bozamaz, yıkamazdı.
Ama sen tuttun, seni diriltip yeniden ayağa kaldıran,
Yüceltip yükselten, akıllı, bilgili öz kağanını saymadın, dinlemedin.
Güçlü, hür ve bağımsız, iyi ve güzel, gelişmiş ve zengin,
İlini, ülkeni ve devletini ihmal ettin, kötü duruma soktun.
İşlediğin suçlar, hatalar, fenalıklar yüzünden,
Söz dinlemezliklerin, itaatsizliklerin yüzünden,
Başına ne işler açtığını, ne kötülükler getirdiğini kendin de gördün!
Ey Türk, silkin ve kendine dön!
Hatalarından vazgeç ve pişman ol!
Aklını başına topla!
Her şeyin farkına var!
Olup bitenleri gör, bak, düşün, ibret al, ders çıkar!
Sana karşı düşmanlar ve düşmanlıklar nasıl doğdu?
Sana çevrilmiş silahlar senin ülkene nasıl sokuldu?
Silahını, mızrağını kapan, saldırgan düşmanların,
Nerelerden sökün edip üzerine geldiler?
Hangi gediklerden, deliklerden çıktılar?
Nasıl oldu da seni yendiler, bozup dağıttılar?
İlini, ülkeni nasıl zapt edip, elinden aldılar?
Öz yurdundan seni nasıl sürüp çıkardılar?
Hangi sebepler, hangi sonuçları doğurdu?
Ne, nasıl, niçin oldu?
Olan bitenleri,
Olayların önünü sonunu,
İyi düşün, bil ve anla!
Biz Türkler, hileci, desiseci, fitneci bir millet değiliz.
İnsanları yalanlarla dolanlarla aldatıp kandırmayız.
Verdiğimiz sözden asla dönmeyiz.
Kendisine inandırıp güvendirdiklerine, aldatıp kandırdıklarına,
Gadreden, elinden gelen her kötülüğü yapan milletlerden değiliz.
Böyle bir şeyi asla kendimize yakıştıramayız.
Hileyi ancak savaş meydanlarında doğru buluruz.
Eğer savaş da, hilesiz yapılabilecek bir iş olsaydı,
Savaşta da hileyi doğru bulmazdık.
Ama bütün milletler böyle değildir.
Bizim üstünlük saydığımız meziyetleri,
Bazı milletler hiç umursamazlar.
Örneğin, Çin milletinin sözleri tatlı,
İpek kumaşları yumuşak olur.
Onlar kendilerine uz ve uzak milletleri
Bunlarla kandırır, kendilerine yakınlaştırırlar.
Akıllarını çelip, kendilerine benzetirler;
Kendi kültür ve medeniyetleri içinde eritip, yok ederler.
Gerçek niyetlerini, kötü yüzlerini hemen göstermezler.
Başka milletlere yapmayı düşündükleri kötülükleri,
Kendilerine yaklaştırıp, güvendirdikten sonra yapmaya girişirler.
Önce kişileri, onlar vasıtasıyla da milletleri avlayıp esir ederler.
Onlar senin ülkende, iyi insanın, bilgili insanın, cesur insanın
Önlerini keserler, ilerlemelerine yol ve fırsat vermek istemezler.
Ülkesi için düşünen, çalışan, didinen, direnenleri yaşatmazlar.
Bir kişinin, onlara bir zararı, bir yanlışı olsa,
Eşiktekine, beşiktekine, çoluk çocuğuna kadar
Bütün sülalesini, soyunu sopunu yok etmeye kalkarlar.
Milleti başkalarına kul köle etmek isteyen, kötü niyetli kişiler,
‘Uzak olana ve uzak durana
Kötü hediye ve mal verirler,
Yakın olana ve yakın durana,
İyi hediye ve mallar verirler’
Gibi sözlerle senin içinden nicelerini kandırdılar, aldattılar.
Hiçbir şeyden habersiz,
Başka diyarlara gidip yerleşme sevdasındaki,
Cahil halk da bu sözlere kanıp, aldandı.
Yersiz ve aşırı tavizlerle, dost sandığı, düşmanlarına yanaştı.
İyi niyetli, savunmasız, tedbirsiz millet,
Hain ve sinsi düşmanlarının kucağına atıldı.
Türk Milleti!
Yabancıların tatlı sözlerine,
Yumuşak ipek kumaşlarına
Aldanıp, ne çok kayıplar verdin.
Yabancıların hediyelerine, tatlı diline,
Güler yüzüne, hoş sözlerine aldanmaya devam edersen,
Daha çok kayıplar vereceksin!
Başka diyarlara gidip yerleşeyim dersen,
Daha çok öleceksin!
Türk milleti!
Tokluğun kıymetini bilmezsin.
Açlık, tokluk düşünmezsin.
Bir kere doydun mu, bir daha acıkacağını aklına getirmezsin.
Bu yüzden, kimseye sorup danışma gereği de duymadan
İlini, ülkeni, seni sevip, yetiştirenleri terk ettin,
Uzak diyarlara, yaban ellere gittin.
Türk milleti!
Ey Kutlu Ötüken diyarının milleti!
Sen, gereksiz yere, mukaddes ülkeni bırakıp gittin.
Dünyanın dört bir yanına dağıldın, darmadağın oldun.
Doğuya gidenler, gitti.
Batıya gidenler, gitti.
Ama gittiğin yabancı ülkelerde varlığını sürdüremedin.
O yaban ellerde bitip tükendin, yok olup gittin.
Böyle giderse, bundan sonra da sürdüremeyeceksin.
Kalanlarınız da ezilip üzülerek,
Ölüp azalarak, yok olup gidiyorlar.
Gittiğin yaban ellerde ne hayır gördün?
Kanın sular seller gibi çağlayıp aktı.
Kemiğin dağlar gibi yığıldı kaldı.
Küçük kardeş, büyük kardeşini,
Oğul babasını saymaz, tanımaz oldu.
Soylu oğulların köle oldular.
Nazlı kızların cariye oldular.
Türk milleti!
Bu aldanmaların yüzünden çok zararlar gördün,
Çok insanın öldü.
O doğrultuda gidersen daha çok zararlar göreceksin,
Daha çok insanların ölecek!
Kendi yurdunda, toprağında oturur,
Başka ülkelere kervanlar, kafileler,
Elçiler gönderirsen,
Hiçbir derdin, sıkıntın olmaz!
Kendi suyundan toprağından ayrılmaz,
Kendi ülkende oturursan,
Sonsuza kadar il, ülke, devlet
Ve imparatorluk sahibi olarak oturursun!
Yaptığın çılgınlıklar, cahillikler,
Bilgisizlikler, kötülükler,
Korkaklıklar yüzünden
Amcam kağan kahrından öldü, uçup gitti.
Ama il veren, ülke veren, devlet veren Yüce Tanrı!
Babam kağanı, annem hatunu yücelten Tanrı,
Türk Milletinin adı sanı yok olmasın diye,
İşte o Tanrı beni kağanlık tahtına oturttu.
Tanrı çok lütufkar olduğu için,
Beni de Kut sahibi kıldığı için
Kağanlık tahtına oturabildim.
Ben, karnı tok, sırtı pek, varlıklı, zengin,
Güçlü, kuvvetli bir millete kağan olmadım.
Tam tersine karnı aç, sırtı çıplak,
Yoksul, çaresiz, zayıf ve düşkün
Sefil ve perişan bir millete Kağan oldum.
Ben Kağanlık tahtına oturduğumda
Tüm halkı ve beyleriyle Türk milleti,
Ölmekten başka çare düşünemeyecek duruma gelmiş,
Derin düşüncelere dalmıştı.
Ben kağan olunca yeniden yüreklendiler.
Memnun oldular, coştular, sevindiler.
Üzüntüden yere dikilmiş gözlerini,
Öne eğilmiş başlarını,
Umutla yukarı kaldırdılar.
Benim kağan olduğumu duyunca,
Her biri bir yere dağılmış millet,
Öle yite, yayan yapıldak,
Yoksul ve çıplak olarak
Geri dönüp bana geldiler.
Kağanlık tahtına oturunca,
Halkımın mutluluğu,
Huzur ve refahı için
Çok önemli yasalar çıkardım.
Açlık ve sefalet içindeki
Dağınık milleti bir araya topladım.
Ölmek üzere olan milleti dirittim.
Yoksullaşmış milleti varlıklı ettim.
Azalmış milleti yeniden çoğalttım.
Bilenler söylesin, var mı bu sözümde bir yalan?
Babam kağan uçtuğunda,
Küçük kardeşim Kül Tigin yedi yaşındaydı.
Annem hatunun bahtı sayesinde,
Yiğit bir er olarak yetişti, nam saldı.
Milletine çok büyük hizmetler etti.
Daha on altı yaşındayken,
Amcam kağanın ili, ülkesi,
Devleti ve hükümeti için
Çok önemli işler yaptı.
Amcam kağanın imparatorluğu zayıflayıp, sarsıldığında,
Millet arasında ikilik çıkıp, bölücülük peydahlandığında,
Kül Tigin, yine büyük işler başardı, yararlıklar gösterdi.
Benim kağanlığımda da hiçbir hizmetini esirgemedi, öle yite didindi.
Bir defasında Magı Kalesinde kışlamış,
İlkbaharda Oğuzlara karşı ordu çıkarmıştık.
Kül Tigin’i merkez karargâhımızda bırakmış,
Bütün savunma önlemlerimizi almıştık.
Ama düşman Oğuzlar,
Ansızın ordu merkezimizi bastılar.
Kül Tigin, onlara karşı kahramanca savaştı,
Pek çoğunu öldürdü, merkezimizi vermedi.
Kül Tigin olmasa hepiniz ölecektiniz.
Cesetleriniz de orada, burada,
Yolda, izde, yurtta, çadırda
Ayak altında yatıp kalacaktı.
Onun yiğitliği olmasa,
Annem hatun, analarım, bacılarım,
Gelinlerim, ablalarım, şah kızlarım,
Sağ kalan kadınlarımız cariye olacaktı.
Türk milleti ayak titretmişti,
Az kalsın perişan olacaktı.
Kül Tigin’in emri altında ileri atıldık,
Üstümüze gelen düşman ordusunu yenip dağıttık.
Böylece çok ölecekler, o gün orada dirildi.
Yırtıcı kuşlar gibi
Etrafımızı sarmış düşmanlarımız vardı.
Biz de yemleriymişiz gibi bize iştahla
Ve ateş gibi kızgın gözlerle bakıyorlardı.
Birleşmişler, anlaşmışlar,
Dört bir yandan üstümüze saldırmaya,
Bizi yok etmeye hazırlanıyorlardı.
Bu haberleri alınca,
Gece uyuyamadım, gündüz oturamadım.
Yufka olanın delinmesi,
İnce olanın kırılıp parçalanması kolaydır.
Yufka, kalınlaştıkça delinmesi,
İnce yoğunlaştıkça kırılması zorlaşır.
Saldırgan düşmanlarımızın arasına düşerek
Ezilip yok olmayalım diye düşündük.
Düşmanlarımızın birleşmelerine fırsat tanımadık.
Onlar bizi basmadan, biz onları bastık, dağıttık.
Türk beyleri!
Ne büyük ordulara karşı,
Ne çetin savaşlar yaptığımızı
Hepiniz biliyorsunuz.
Ateş gibi, bora gibi, fırtına gibi
Üzerimize gelen nice düşmanları yendik.
Yolsuz izsiz dağları aştık,
Geçit vermez nehirleri geçtik.
Sarp tepelere tırmandık,
Aşılmaz engelleri dolandık.
Ağaçlardan, dallardan tutunarak dağlara tırmandık.
Mızrak boyu karları çiğneyip söktük.
Yüce dağların doruklardan yuvarlanırcasına indik.
Altı boydan oluşan Soğdaklara karşı
Ordu sevk ettik, bozguna uğrattık.
Çinliler elli bin askerle üzerimize geldiler, savaştık, yendik.
Yarış Ovasında yüz bin kişilik orduyu dağıttık.
Dokuz Oğuzlar benim kendi milletimdendi.
Aramızda hiçbir ayrılık gayrılık yoktu.
Ama gök ve yer, fitneden bulanıp karıştığı için,
İçlerine kıskançlık değdiği için bize düşman oldular.
Seçkin, saygın, yiğit kağanlarına baş kaldırdılar.
Oğuz kavmi, Dokuz Tatar ile toplanıp üzerimize geldi.
Bir yılda beş defa savaştık.
Bununla da yetinmediler.
Bize karşı Çinlilerle de birleştiler.
Yani kendi içlerine ve özlerine karşı
Dış düşmanla birlik oldular, işbirliği yaptılar.
Dış düşmanlarımızla birlik olan
İçimizdeki hainlerin saldırısına uğramıştık.
Azığı azalmış, biniti zayıflamış Türk halkı,
Bu iç savaşlarda yorgun, bitkin düşürmüştü.
Morali bozulmuş, tehlike iyice büyümüştü.
Ama herhalde bunu Yüce Tanrı,
Türk’ün beden çamurunun karıldığı kutsal toprak ve su,
Amcam kağanın devleti de kabul etmemiş olacak ki,
Hainlerin ordularını bozduk, illerini aldık.
İsyan çıkaran Dokuz Oğuz kavmi,
Toprağını, suyunu terk edip Çin’e doğru gitti.
Çin’de adları da kayboldu, sanları da.
Bu topraklar da bize kaldı.
Amcam Kağan’dan sonra ben
Küçük kardeşim Kül Tigin’in
Kağan olmasını istedim.
Çünkü o, her bakımdan Kağanlığa layıktı.
Bunu kendisine de önerdim
Ama o, kağan olmayı kabul etmedi.
Kağanlığı bana layık gördü.
Kül Tigin’in ısrarıyla Kağan oldum.
Kül Tigin, benim kağanlığım, ilim, ülkem için,
Çok çalıştı, çok büyük işler başardı.
Babamızın, amcamızın kazandığı
Milletimizin adı sanı yok olmasın diye
Küçük kardeşim Kül Tigin’le söz birliği ettik.
İki prens şad ve diğer yardımcılarımla bir araya geldik.
Elele, kafa kafaya, omuz omuza verdik,
Görüştük, konuştuk danıştık.
Gece uyumadım, gündüz oturmadım,
Türk milleti için ölesiye, yitesiye çalıştım, çabaladım.
Kızıl kanımı akıtarak,
Kara terimi dökerek,
Emek ve güç harcadım.
Devletin ve milletin
İşini, gücünü yoluna koydum.
Babam ve amcam kağan olup oturduklarında,
Dört bir yandaki milletleri nasıl düzene sokmuşlarsa,
Tanrı buyruğuyla kağan olup oturduğumda,
Ben de dört taraftaki milletleri düzene soktum,
Tertipledim, teşkilatlandırdım.
Ülkeye, devlete düzen ve nizam verdim.
Milletimi dertsiz, kedersiz kıldım.
Milletimi her bakımdan mutlu ve müreffeh kılacak,
Onu huzur ve barış içinde yaşatacak
Her milletten onurlu ve üstün kılacak
Geliştirip, kalkındıracak, iyi ve sağlam
Bir düzen ve sistem kurmaya çalıştım.
Haktan, hukuktan, adaletten ayrılmadım.
Kurduğum düzeni herkes için kurdum.
Koyduğum kurallara
Kendim de uydum.
Beylerimle, danışmanlarımla,
Yöneticilerimle birlikte,
Türk milletinin her sorununa çözüm,
Her derdine çare buldum.
Tanrı bağışlasın,
Devletim, şansım, talihim, kısmetim de olduğu için,
Ölecek milleti yeniden diriltip, büyüttüm.
Milleti beslemek, halkı giydirip doyurmak için her tedbiri aldım.
Aç, çıplak milleti, tok ve iyi giyimli,
Fakir milleti zengin kıldım.
Az milleti çok kıldım.
Kul olmuş milleti kullu,
Cariye olmuş milleti cariyeli kıldım.
Halkımın hepsini hoşnut kıldım.
Servet ve zenginliğin,
Belli ellerde toplanmasına,
Fırsat vermedim.
Adil ve yaygın dağılması için
Her tedbiri aldım.
Milletime sıkıntı ve dert çektirmedim.
Milletimi bölmedim bütünledim,
Derledim toparladım.
Milletimden dağılanları topladım,
Ayrılanları birledim.
Birleyip bütünlediğim milletimi,
Ateş ve su gibi birbirine düşman etmemek için uğraşıp didindim.
Adaleti, barışı, refahı, huzur ve mutluluğu yerleştirdim.
Milletimin iç ve dış güvenliği için gereken her şeyi yaptım.
Tanrı korusun, bu Türk milletinin arasında,
Silahlı düşmanı koşturmadım.
Hiçbir sorun bırakmadım hepsini çözdüm,
Hiçbir kötülük bırakmadım hepsini düzelttim.
Kötülere ve kötülüklere aman vermedim.
Kötülüğün yerleşmesine,
Kötülerin birleşmesine fırsat tanımadım.
Düşmanları ve düşmanlıkları azalttım.
Dostlukları ve dostlarımızı çoğalttım.
Düşmanlık nedenlerini ortadan kaldırdım.
Yeni düşmanlar yaratmamaya çalıştım.
Dostluğumuzun ne kadar değerli ve kârlı,
Düşmanlığımızın ne kadar tehlikeli ve zararlı,
Olduğunu herkese ispat ettim.
Düşmanlığından korkulan, dostluğu umulan oldum.
Düşmanlıkta inat edenleri dize getirdim.
Etrafımızdaki bize düşman kavimlere karşı,
On iki kez büyük ordular sevk ettim… savaştım.
Her yere ordular sevk ettim.
Dört bir yandaki milletleri kendime bağladım.
Hepsini düzene soktum, derledim, toparladım.
Halkı ve kağanı benimle birlik olanlara iyilik ettim.
Nice düşmanlarımızı, düşmanlıktan vaz geçirdim.
Milletimi düşmansız kıldım.
Kaynakların, servet ve zenginliklerin
Ülkemden dışarıya değil,
Dışarıdan ülkeme akmasını sağladım.
Başka milletlerin sarı altınını,
Beyaz gümüşünü, kenarlı ipeğini,
İpekli kumaşını, binek atını,
Aygırını, kara samurunu, mavi sincabını,
Türküme, milletime kazanıverdim.
Milletimi kimsenin boyunduruğuna sokmadım.
Bugün nice milletler
Bize bağlı ve bağımlı durumdadır.
Bize hizmet ediyorlar,
Bizim işimizi gücümüzü görüyorlar.
Yönetim merkezim olan Ötüken Ormanı’nda oturup,
Çin milleti ile iyi ilişkiler kurdum, anlaşmalar yaptım.
Onlarla ilişkilerimiz de şimdi barış içinde sürüp gidiyor.
Bir benzerini gözlerin görmediği,
Kulakların işitmediği milletimi,
Yüce Tanrı’nın lutuf ve yardımıyla
Doğuda gün doğusuna,
Güneyde gün ortasına,
Batıda gün batısına,
Kuzeyde gece ortasına kadar ulaştırdım.
Türk milleti var olalı,
Türk Kağanı tahta oturalı
Doğudaki Şantung şehrine
Ve büyük denize ulaşan olmamıştı.
Milletimi doğuda Şantung şehrine ulaştırdım,
Büyük denize ulaşmama az kaldı.
Türk milletini, doğunun ve batının
En güzel yerlerine kondurdum, düzene soktum.
İli, ülkeyi, zengin, müreffeh,
Sağlam töreli, düzgün yasalı kıldım.
Milletimi, en verimli topraklara,
En değerli ülkelere,
En saygın, en şerefli, en güçlü kağanlara
Ve yöneticilere sahip milletlere
İmrendirmedim, yerindirmedim.
Hepsinden daha iyi, daha üstün, daha yüce kıldım.
Ne mutlu bana ve şükür Tanrı’ya ki başardım ve kazandım!
Türk milleti ve beyleri!
Ben ondokuz yıl bey olarak görev yaptım.
Ondokuz yıl kağan oldum, devlet yönettim.
Hüküm sürdüm, il tuttum.
Türküme, milletime en iyisini kazandım.
Ben kişisel hırs ve çıkarlar peşinde koşmadım.
Hep milletim için çalıştım, çabaladım, kazandım.
Benim kazancım, Türk milletinin kazancı oldu.
Ben kazandığım için,
Türk milleti de kazandı.
Yüce Tanrı, beni kağanlık tahtına oturtmakla
Türk milletini de korumuş,
Ona büyük lutflarda, ihsanlarda bulunmuş oldu.
Ben, başa geçip, küçük kardeşimle beraber
Böyle çalışıp kazanmasam,
Türk milleti ölecek, yok olacaktı.
Biz kazandığımız için
İl de, ülke de, devlet de kazanmış oldu.
İl de il oldu, millet de millet oldu, devlet de devlet oldu.
Bunu böyle bilin, böyle düşünün!
Şimdi milletimiz iyi, mutlu ve huzurludur!
Bu dünyada bunca yer çiğnedim, gezdim, dolaştım.
Ama Ötüken Ormanı’ndan daha iyisini bulamadım.
Yurt edinilecek yerin burası olduğunu anladım.
Türk Kağanı, milletinin başında
Ötüken Ormanında şan ve şerefiyle oturdukça,
Yöneticileri, beyleri, danışmanları
İyi, bilge ve cesur oldukça,
İlde, ülkede hiçbir üzüntü ve sıkıntı olmaz.
Zamanı Yüce Tanrı paylaştırır.
İyi ve kötü günleri, İnsanlar arasında
Yine O, döndürür, dolaştırır.
İnsanoğlunun hepsi, ölmek için doğar.
Ölümsüz olan yalnız Yüce Tanrı’dır.
Bunca töreyi, düzeni kazandıktan sonra
Küçük kardeşim Kül Tigin vefat etti.
Kül Tigin kırk yedi yaşında
Puslu bulut ardında uçup, kaybolup gitti.
Ben, üzüntülere, yaslara boğuldum.
Görür gözüm görmez gibi,
Bilir aklım bilmez gibi oldu.
Öyle derin düşüncelere daldım.
Gözümden yaş gelse akıtmayarak,
Gönülden ağlamak gelse susturup yanarak,
Çok derin düşüncelere daldım.
Beylerimin, milletimin yeğenimin,
Oğlumun, çocuklarımın,
Gözü kaşı acıyla çatılacak,
Çok kötü ve perişan olacak diye,
Düşüncelerim katıldı kaldı.
Her milletten yasçılar, ağlayıcılar geldi.
Taziye için fazla fazla hazineler,
Altınlar ve gümüşlerle
Başka devletlerden yöneticiler,
Vezirler, elçiler, komutanlar geldi.
Çin Kağanından ressamlar istedim.
Bana kendi ressamını gönderdi.
Yiğit kardeşimin yas törenini tamamladık.
Ona yakışacak farklı bir türbe yaptırdık.
Binanın içini, dışını süsleyip, bezedik.
Gözalıcı resimlerle donattık.
Adına ölümsüz taş yontturduk.
Gönlümdeki sözleri üstüne yazıp diktik.
Sizde onu görün, böylece bilin!
Ey benim Türk Milletimin bütün beyleri, yöneticileri!
Otuz boydan oluşan Tatar Milletimin,
Dokuz boydan oluşan Oğuz milletimin beyleri, buyruk beyleri!
Siz de özellikle şu sözlerimi iyice işitin, can kulağıyla dinleyin!
Milletimle iyi ve yakından ilgilenin!
Onu besleyin, büyütün, eğitin, yetiştirin,
Kalkındırın, yüceltin, yükseltin!
Sakın ola ki, milletimi ezmeyin, üzmeyin, incitmeyin! !
Ona sıkıntı vermeyin, eza, cefa etmeyin!
Acı çektirmeyin, zora koşmayın!
Milletimi sıkmayın, sıkıştırmayın
Milletime yük olmayın!
Üzerinden ağır yükleri kaldırın!
Ben Çin hakanından heykeltıraşlar getirttim,
Onlara taş yontturdum.
Taşın üstünü yazılarla donattım.
Gönlümdeki sözleri yazdırdım.
Bu çorak vadiye bunu diktirdim.
Sevgili oğullarımız, torunlarımız,
Bunları görüp okusunlar,
Bilip, öğrensinler,
Bunlardan ders ve ibret alsınlar istedim.
Ben Kül Tigin’in kuzeni Yollug Tigin.
Bu yazıları ben yazdım.
Kül Tigin yazıtını yirmi gün,
Bilge Kağan yazıtını bir ay dört gün
Burada oturarak yazdım.
Milletimizi onduran,
Ona büyük hizmetler eden
Bu büyük insanlar
Ebediyen unutulmasınlar,
Gelecek nesillerin gönlünde yaşasınlar dilerim!
KAYNAK : Mustafa ATALAR